Mahmut Bey Camii

Şehrin kuzey-batısında, Daday İlçesi güzergahında, şehre 18 km mesafede Kasaba Köyünde bulunmaktadır. M. 1366 yılında Candaroğlu Hükümdarı Mahmut Bey tarafından yaptırılmıştır. Dıştan sade bir görünümde olan yapının iç yapı tarzı ve süslemesi nadir örneklerdendir.

İçten ahşap tavanı taşıyan sistem, kıble yönünde uzanan ve dört direk üzerinde atılan uzunlamasına ve yatay hatıllarla çatılmıştır. “Bindirme Tekniği” nde çivi kullanılmadan yapılan tek camidir. Ahşap tavanı, katlı mahfelleri ahşap işçiliğinin yanısıra kök boyadan nebati süslemeleri ile ünlüdür.

Camiinin giriş kapısı ahşap oyma sanatının şaheserlerindendir.

.....

İki yüzyıla yakın bir süre devam eden egemenlik döneminde Candaroğulları başta Kastamonu olmak üzere hakim oldukları beldelerde günümüze kadar gelebilen çok sayıda eser bırakmışlardır. Bu eserlerin içinde en önemlilerinden biri de kuşkusuz “Emir Mahmut Camii” olarak da bilinen “Mahmut Bey Camii”dir.

Dış mimari ifadesi ile sade bir görünüme sahip olan bu küçük caminin önemi, cami iç mekanında görülen ahşap işçiliği ve süsleme sanatının bir şaheseri olmasındandır.

Anadolu’da, sayıları pek az olan ahşap direkli, Selçuk dönemi camilerinden biri olan Mahmut Bey Camii, Kastamonu il merkezinin 20 km kadar kuzey batısında bugünkü Kasaba Köyü içindedir. Bazı kaynaklarda “Kasaba Örenciği” veya “Ilısu” gibi isimlerle anıldığı da bilinen Kasaba köyünde bulunan başka bir cami, mescid ve iki hamam kalıntısı, köyün, XIV. Yüzyılda önemli bir yerleşme merkezi durumunda olduğunu göstermektedir (DEMİR, 1985:25).

Caminin önünde, önü dışarıya açılan bir son cemaat mahalli yer almaktadır. Kayıtlarda son cemaat yerini bitişik birtakım yapılarla, okul binasının olduğu, Candaroğlu Mahmut Bey’in annesi ile bazı akrabalarının mezarlarının da bitişik hazirede yer aldığına dair bilgiler mevcuttur.
Bu hazirede mevcut bir türbe yıkılmış ve içinde Mehmet Bey’e ait olan lahitler 1940’lı yıllarda Kastamonu Arkeoloji Müzesine getirilmiştir. Lahit taşı kitabelerinden Candaroğlu Mahmut Bey’in 1370 yılında vefat eden oğlu Mehmet Bey’e ait olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca Kastamonu’da, Kırkçeşme mahallesinde medfun olan ve babası Şeyh Ahmed Siyahi Efendi adına türbesi bulunan, Şeyh Ahmed Hicabi Efendi’nin ziyarette bulunduğu Dai Sultan adlı zat’ın türbesinin de yer aldığı bilinmekte ise de buna dair herhangi bir iz görülmemektedir(YAMAN, 2000:23).

Mimarisi ve süsleme sanatı ile ilgili ilk tespit çalışmaları, Türk Tarih Kurumu adına, Mahmut Akok tarafından 1945 yılında yapılan Mahmut Bey Camiinin, kareye yakın bir dikdörtgen biçimindeki planı, kalın taş duvarlarla çevrilidir. Giriş aksının sağında yer alan tek şerefeli minare, yapıya sonradan eklenmiş izlenimi vermektedir (DEMİR, 1985: 25).

Kesme taştan yapılan tek şerefeli minaresi camii esas yapısı ile mimari benzerlik ve bütünlük göstermemektedir. Yapıya yanaşma şekli ve esas camii bünyesinden ayrı konumu ile sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim, köyün yaşlı kişileriyle yapılan konuşmalarda ilk minaresinin deprem sonucu yıkıldığını ve 1945 yılında bu minarenin yapıldığını ifade etmişlerdir (YAMAN, 2000:23).

Dört adet yuvarlak ve kalın kesitli ahşap direk tarafından taşınan, yüksek tavanlı son cemaat mahallinden, cami iç mekanına girilir. Planın uzun ekseni üzerinde yer alan giriş kapısının iki yanı, son cemaat mahallinin tahta döşemeli, yükseltilmiş namaz kılma yerlerini oluşturmaktadır.

Giriş kapısının üstünde yer alan, küçük mermer üzerine oyulmuş Arapça kitabeden merhum Adil Bey oğlu büyük emir Mahmut Bey’in, hicri 768 (miladi 1366) senesi Ramazan ayında, caminin yapımını emrettiği öğrenilmektedir.

Mahmut Bey 776 hicri-1374 miladi tarihli vakfiyesinde Kasaba Köyündeki arazisini caminin giderlerine karşılık olarak vakfetmiştir. Mermerden yapılmış söveler, eşik ve lento ile sınırlanan giriş boşluğu içinde yer alan iki kanatlı ahşap kapı bu küçük köy camiinin önemli bir sanat eseri sayılmasına neden olan elemanlarından birini teşkil eder.

Kapının marangozluğunda kullanıla teknik, üzerindeki süslerde yer alan motifler ile girift yazılar, kapıyı inşa eden ustanın, Kastamonu şehrindeki İbn-i Neccar Camii kapısını inşa eden usta olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmeyen, ancak yaptığı işlerde yer alan tarihlerden, 1350-1367 yılları arasında yaşadığı kesin olarak belirlenen Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah, İbn-i Neccar Camii kapısı ile Mahmut Bey Camii kapısını yaptığı tahmin edilen, XIV. Yüzyılda yaşamış, Ankara’lı büyük Ahşap ustalarından biridir. Üzerinde yazı bulunmayan ve pek az parçası kalmış olan minberin de aynı ustanın eseri olduğu tahmin edilebilir.

Cami iç mekanı, beden duvarları içinde alt ve üst olmak üzere iki sıra halinde yer alan, toplam 12 küçük pencere ile aydınlanmaktadır. Yaklaşık olarak 9m. X 12m. Boyutlarındaki cami, ahşap kirişleme tekniği ile inşa edilmiş, giriş duvarından mihrap duvarına doğru uzanan iki ana kirişe oturan tali kirişler üzerine yatırılmış kalaslardan oluşan düz bir tavan ile örtülüdür. Yanlardan ve ortalardan bindirmelerle desteklenen ana kirişler, stalaktitli ve tahta çıkma başlıklı dört yuvarlak ahşap direk tarafından taşınmaktadır.

Gerek ana kirişler ve de gerekse tali kirişler ile bindirmelerin alt köşeleri pahlanmış, kirişlerin ortalarına kabartma motifler işlenmiş, ana kirişlerin iki yanları çıtalar, pervazlar ile süslenmiş, tavan kaplamasını oluşturan kalasların kenarları yıldız şeklinde oyulmuştur. Ahşap yapı sanatının bir şaheserini oluşturan bu yapısal elemanlar ile bu elemanların üstünü örten çeşitli tonlarda kırmızılar, çividi ve havai maviler, altın rengi ve daha kirli tonlardaki sarılar, beyaz ve siyah renklerin kullanıldığı nakışlar, Mahmut Bey Camiinde son derece zengin bir iç mekan oluşturmaktadır ( DEMİR, 1985:25-26).

Marangoz ustaları tarafından hazırlanan düzgün ahşap yüzeylerine önce bezir (keten) yağı ile yapılmış beyaz renkte bir astar sürülmüş, çatlak ve bozuk kısımlarına macun doldurulmuş, oynar hareketli kısımlarına da tutkallı bezler yapıştırmak sureti ile doldurma işlemi tamamlanarak düz boya tekrarlanmış ve resim tuvali gibi pürüzsüz yüzey elde edilmiştir. Bu son boyanın üzerine istenilen kısımlara çeşitli renkler sürülerek nakış yapılacak yerler hazırlanmıştır. Nakışlarda kalem denilen imce fırçalar kullanılmış ve kaliteli boyalarla renklendirilmiştir.

Aradan geçen asırlar zarfında renkler eski canlılığını dış etkilerle kaybetmiştir. Son yılarda büyük menfi etki yapan rutubet fazlalığını kesmek için 1984 yılındaki bakım çalışmasının da çok kurutucu etki yaptığı gözlenmektedir.

Nakış boyaları üzerinde, döneminde cilalama yapıldığı anlaşılamamaktadır. Fakat nakışlardaki boyaları aynı derecede etkili gösterebilmek için cilalama işlemi yapılmış olabileceği de düşünülebilir.

Nakışların meydana getirilişi “delikli kağıt metoduyla” yapılmıştır. Yerine göre hazırlanan-kesilen kağıtlar üzerine desenler çizildikten sonra, motiflerin konturlarından iğne ile delinmiştir. Delikli kağıdın üzerinden toz boya geçirildiğinde, motifin kabaca şekli yüzeye çıkmış olmaktadır. Nakış çizgileri “kalem fırça” ile tamamlandıktan sonra içleri ve etrafları istenilen renklerle tamamlanmıştır. Bazı bölümlerde bu tekniğin dışında serbest olarak nakış işlemeleri de yapılmıştır.

Caminin ahşap işçiliği ile renkli boya nakış işlemesi bir uyum göstermektedir.

İşleme ve süslemelerde kullanılan geometrik motiflerin de “sonsuzluk prensibi” hakimken, bitkisel motifler “stilize” edilerek ortaya çıkarılmıştır (YAMAN, 2000:67-68).

İçeride sekiz metre yüksekliğinde dört adet ağaç sütun vardır. Ağaç sütun başlıkları da korint üslubu denilen teknik ile süslenmiştir.

Mihrap alçı olup geometrik ve nebati motiflerle süslüdür. İki yanında taştan hareketli kontrol sütunları vardır (ÇİFCİ, 2000:106-108).

Mihrap süslemesi alçı işçiliği göstermektedir. Alçı tekniği ve süsleme şekli dönemin özelliklerini taşımaktadır. Alçı mihrabın iki yanlarındaki ve üst panosu bölümler halinde nebati ve geometrik kabartma “stuko” işlidir. Mihrap nişi çok köşelidir(YAMAN, 2000:66). Sekizgen niş biçimi mihrap, mukarnas süslemeli yarım kubbe ile örtülüdür (EREN,ELÇİ:69).

Mihrap nişinin iki yanında bugün hala statik özelliğini kaybetmemiş döner vaziyette sütunceler vardır. Sütunceler üzerinde birer, mukarnas işli sütun başlıkları yer almaktadır.

Anadolu Türk Sanatında sık görülen ve tercih edilen alçı süslemenin camii mihrabında güzel örnekleri olarak görülmektedir. Alçı süsleme, döneminde de çok olarak uygulanan kalıplama tekniği ile yapılmıştır. Önceden, yerine göre kalıplar ile alçı panolar hazırlanarak, yerlerinde monte edilmiştir.

Mihrabın sağ yanında, önceden minber ile kapalı durumdayken sonradan tekrar ortaya çıkarılan pencerenin kenarlarında da döneminden kalan özellikte alçı süslemeler görülmektedir.

Ahşap minberinden, döneminden yalnız eski taç kısmı kalmıştır. Diğer bölümlerinin sonradan yapıldığı malzeme ve işçilik yönünden kendini göstermektedir. Bir özellik taşımamaktadır.

Camini ahşap işi, renkli boya-kalem işi ile uygunluk ve bütünlük sağlayan minberin taç kısmı, dört ahşap ayak üzerine oturtulmuştur. Ahşap çakma mukarnaslar ile hareket sağlanmıştır. Külahının örtüsü ise altı köşe piramit şeklindedir (YAMAN,2000:66-67).

Nakışlarda kullanılan geometrik şekiller ile bitkisel motifler, M. Akok tarafından yapılmış çok değerli tespit çalışmaları sonucunda kağıda geçirilmiştir. Birbirinden farklı tabakalarda yer alan mahfiller, cami iç mekanını daha da zenginleştirmektedir.
Mahmut Bey Camiinde müezzinler mahfilinden başka, birbiri üzerinde iki mahfil daha vardır. Birincisi cami girişinin üstünde, camii iki uzun beden duvarı arasında enlemesine geçen ve sahından karşılıklı iki merdiven ile çıkılan mahfil. Bunun üstünde, birinci mahfilden çıkılan ve cami uzun aksının iki yanında, simetrik iki bölüm halinde (ortası boş) yer alan üst mahfil. Müezzinler mahfili ise cami batı duvarı tarafında sahın ile birinci mahfil arasında kalan seviyede, seviyede minbere doğru çıkıntı yapmış, küçük bir alandır.

Birbirinden farklı seviyelerdeki bu mahfillerin döşemeleri, yapının beden duvarları ve ana direklerine oturmayıp, duvar yüzlerine yanaşık, bağımsız ahşap direkler vasıtasıyla taşınmaktadır. Bu mahfillerin ahşap döşeme kirişleri, cami tavanına benzer şekilde işlenmiş ve nakışlarla süslenmiştir.

Böylece plan alanı bakımından küçük bir mabed olan Mahmut Bey Camiinde, sahın ile beraber dört ayrı düzlemde namaz kılınmaktadır. Müezzinler mahfili dışında kalan mahfiller ile sahında kimlerin namaz kıldıkları, İbni Batuta Seyahatnamesinde yer alan bir gözlem ile karşılaştırıldığında, bazı ipuçları çıkmaktadır.

Bedreddin Şucaeddin Gazi I. Süleyman Bey (1300-1340)’in hükümdarlığı sırasında Kastamonuyu ziyaret eden İbni Batuta Süleyman Bey’in Kastamonu’da saraydan uzak olan, üç katlı ahşap bir camide, Cuma günleri kıldığı namazı anlatırken, sahın ile mahfillerin kimler tarafından kullanıldığını açıklamış, sahında sultan (bey), kadılar, alimler, yüksek rütbeli askerler, bunun üstündeki mahfilde, sultanın kardeşi, hademeleri ve şehir halkından bazı kişiler ve onun üstünde yer alan mahfilde ise, veliaht ile köleleri, hizmetkarları ve halkın namaz kıldığını ifade etmiştir.

Mahmut Bey Camii ile İbni Batuta’nın tarif ettiği caminin kesitleri arasındaki bu yakın benzerlik, Mahmut Bey Camiindeki sahın ve mahfillerin benzer şekilde kullanıldığı düşüncesini doğurmaktadır (DEMİR, 1985:26-28).

Son cemaat mahallinin ortasında iç kesimde kalan kapının üzerinde, kemer içindeki (68 X 48 cm) dikdörtgen panoda kitabesi yer almaktadır.

1. VE ENNE’L MESACİDE Lİ-İLAHİ FELA TED’Ü MEA’LLAHİ EHADEN
2. EMERE Bİ İMARETİ HAZİHİ’L MESCİD İL MÜBAREKET İ’ŞŞERİFETİ
3. EL-EMİR ÜL KEBİR MAHMUD BİN EL MERHUM ADİL BEY
4. TABE SERAHÜ HARREREHÜ Fİ RAMAZAN EL MÜBAREK SENE SEMANİN VE SİTTİNE VE SEB’A NİYE

Manası; “Mescitler Allah’a mahsustur. Orada Allah’tan başkasına ibadet edilmez. Bu mübarek camiinin yapılmasının 768 H (M.1336) yılının ramazan ayında merhum Adil Bey’in oğlu Büyük Emir Mahmut Bey emretti. Allah onun yattığı toprağı güzel etsin”.
(170 X 100) cm ölçülerindeki ahşap işli kapısı nadir ahşap eserlerden biridir. Kapının süslemeleri kabartma tarzında, yazı, nebati ve geometrik motiflerden meydana getirilmiştir.

Kapılardan sağ kanadının üzerindeki dikdörtgen içinde;

“VE E’NEL MESACİDE Lİ’LLAHİ FELATED’Ü MAALLAHÜ AHADEN

Sol kanadın üzerindeki dikdörtgen içinde;

“GALELLAHÜ TEBAREKE VE TEALA” yazılıdır.

İki kapıyı birleştiren ortadaki büyük pervazın üst kısmındaki uzun bölümde;

“AMELE ABDULLAH BİN MAHMUT EN NAKKAŞ” ismi geçmektedir.

Kastamonu merkezde, İbn-i Neccar (Eligüzel) Camii (1353) kapısını da yapan usta olduğu tahmin edilen Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah’ın kesin olarak doğum ve ölüm tarihleri bilinmemekte olup, ancak 1350-1367 yılları arasında hayatta olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Kapının Ankara’da yapılarak Kastamonu’da camide yerine konulduğu tahmin edilmektedir.

Kapıların ortasında birer büyük daireler ve alt-üst kısımlarında birer oval motifler ile kapı kanatları bordürlerinde; nebati rumi, palmet, kırık dal ve stilize geometrik motifler işlenmiştir.

Kapı kanatlarının altındaki dikdörtgen çerçeveler içinde yine stilize geometrik motiflerle kabartma işlenmiştir. Yine kapı kanatlarının üstlerindeki birer, işli kapı çekme halkaları, maden işi sanatının güzel parçalarıdır.

Kapı üzerindeki benzer süslemeleri; Kastamonu İbn-i Neccar (Eligüzel) Camii, Ankara Ahi Şerafeddin Camii ve Ankara Ahi Elvan Camii’nde de görülmektedir.

Caminin ahşap işli, sanat şaheseri kapısı 1977 yılında hırsızlıkla çalınması sonucu bulunduktan sonra Kastamonu’da Liva Paşa konağı Etnografya Müzesi’nde teşhire konulmuştur (YAMAN, 2000: 27-44).

Planı kitlesi ile küçük ve sade fakat süsleme sanatı ve iç mekanı bakımından büyük ve zengin bir mimari ifadeye sahip olan Mahmut Bey Camii, altı yüz yıldan beri ibadete açık, beylikler dönemi ahşap direkli camilerin en seçkin örneklerinden biridir (DEMİR, 1985:28).