İbn Neccar Camii

Kastamonu İbn-i Neccar Mahallesi’nde Kastamonu Kalesi’nin hemen altında bulunan bu camiyi Candaroğlu Adil Bey 1353 yılında yaptırmıştır. Girişin sol tarafında bulunan üç satırlık Selçuklu nesihi ile yazılmış kitabesinde ismi geçen, caminin banisi İbn Neccar Hacı Nusret Bin Murat’ın kim olduğu konusunda bir bilgi bulunmamaktadır.
İbn-i Neccar Camisi Beylikler Dönemi ile Erken Osmanlı dönemi mimarisini birleştiren bir mimari yapıya sahip olup, sade bir görünümdedir. Kesme taştan yapılmış olan dış duvarları son derece itinalı bir işçilik göstermektedir. İbadet mekanı 9.50x9.50 m. ölçüsünde kare planlı, üzeri 9.50 m. yüksekliğinde, 5.50 m. çapında sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş basit tromplarla sağlanmıştır. Mihrabı alçıdan, minberi de ahşaptan yapılmıştır. İç mekanda bezeme olarak pencere kenarlarında ve kubbe eteğinde kalem işleri bulunmaktadır.
Caminin en önemli noktası 2.10x0.70 m. ölçüsünde ahşap kapı kanatlarıdır. Ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu kapılar Rûmi motifli bordürlerle panolara ayrılmıştır. Ortalarına da şemse motifleri yerleştirilmiştir. Ayrıca kapıların üzerinde Cin Suresinin 18.Ayeti oyma sureti ile işlenmiştir. Bu kapı kanatlarının Ankaralı Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah tarafından yapıldığı ve caminin bitiminden dört yıl sonra, 1357’de buraya yerleştirilmiştir.
Caminin 1943 depreminde son cemaat yeri ile minaresi yıkılmış, 1968 yılında yenilenmiştir. Minaresi kare kaideli olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.
.....

İbn-i Neccar kimdir? Buna dair hiçbir belge ve bilgi yoktur. Camiinin Kırımdan gönderilen birtakım gelirleri olduğu ve bundan yola çıkılarak İbn-i Neccar’ın Kırımlı olduğu tahmin edilmektedir. İbn-i Neccar sözlük anlamıyla “Marangozun oğlu” demektir. Bundan da yola çıkılarak İbn-i Neccar’ın marangoz veya doğramacı olduğı düşünülmektedir.

İbn-i Neccar Camii aynı zamanda Eligüzel Camii adıyla bilinmektedir. Kastamonu merkezinin güney doğusunda olan İbn-i Neccar mahallesinde bulunmaktadır. Bu camiye İbn-i Neccar denilmesinin sebebi kitabesinden de anlaşılacağı üzere yapanın İbn-i Neccar ismiyle şöhret olmuş Nusret İbn-i Murat olmasıdır. Eligüzel Camii olarak tanınmasının sebebi de bundan yaklaşık 150 sene önce İbn-i Neccar mahallesinde Eligüzel adıyla bilinen servet sahibi ve cömert birinin şimdi mevcut bulunan yere büyük bir bina yaparak, bu binanın o cami yakınında olmasından Eligüzel’in şöhreti doğrultusunda İbn-i Neccar şöhretinin yok olmasından ileri gelmektedir. Halbuki Eligüzel’in bu camii ile hiçbir alakası yoktur. Sadece bu kişinin camiye bazı yardımlar yaptığı tahmin edilmektedir.

İbn-i Neccar Camii büyük binalar ve yüksek duvarlar arasında sıkışmış, dar sokaklı bir saha arasında kalmıştır (BEHÇET, 1925: 65-66).

Tamamı kesme taştan, itinalı bir işçilik ve göze hoş görünün bir üslupta inşa edilmiştir. Avluya girilen tek kapını kemeri ve duvarların muhtelif yerlerinde kabartma süslemeler bulunmaktadır. Kıble duvarının dış yüzündeki kabartma bitki motifleri de dikkat çekmektedir. Ayrıca kapı tarafı hariç diğer üç cephesinin muhtelif yerlerinde bulunan büyüklü küçüklü kuş barınakları ecdadımızın mahlukata karşı şefkat duygularını yansıtması yanında görünümü de güzelleştiren bir özelliğe sahiptir.

Tabanı taşla döşenmiş olan son cemaat yerinin üzeri üç küçük kubbe ile örtülmüştür ( ÇİFCİ, 2000:100-101).

Kapının sol tarafındaki ahşap sahanın camii sırtındaki duvarında mermer üzerine kazılmış ve kargir olan duvara konulmuş bir kitabe vardır. Bu kitabe üç satır halindedir. Kitabenin genişliği 70 cm. ve yüksekliği 45 cm.dir. yazıların yüksekliğin 12’şer cm. olup orta ve takriben Selçuklu neshi’dir.

Kitabe şöyledir:

KALELLAHÜ TEALA VE ENNE’L MESACİDE LİLLAHİ FELAED’U MEALLAHÜ AHADAN, KALEN NEBİYYÜ ALEYHİSSELAM MENBENA LİLLAHİ MESCİDEN BENALLAHÜ LEHÜ BEYTEN Fİ’L CENNETİ EMERE HAZE’L MESCİDİ’L MÜBAREK EL HAC NUSRET İBN-İ MURAT EL MÜŞTEHİR İBN-İ NECCAR Fİ SENE ERBAUN VE HAMSİNE VE SEB’A MİE (754/1353)

Manası:

“Allah Teala buyurdu ki, Mescitler Allah içindir. Orada Allah’tan başka hiçbir şeye ibadet olunmaz. Peygamber Aleyhissalatü ve’s-selam buyurdu ki; Bir kimse Allah rızası için bir mescit yaptırırsa Allah’ta ona cennette bir ev yaptırır. Bu mübarek mescidi Dülgeroğlu adıyla şöhret bulunan Murat’ın oğlu Hacı Nusret (754/1353) yılında yaptırdı (BEHÇET,1925:66).

Caminin en önemli kısmı kapısıdır. Ahşaptan çift kanatlı ve tamamen oyma olan bu kapı Türk oyma sanatının bir şaheseridir. 5 cm. kalınlığında ve 70 cm. eninde iki parçadan ibarettir. Yüksekliği 210 cm.dir ( ÇİFCİ, 2000:101). Tahtasını cinsi hakkında kimi saz ağacı, kimi hint meşesi, kimi tik ağacı demektedir. Kalın, katı, sert bir ağaçtan yapılan bu kapı üzerindeki yazı ve nakışlarıyla hakikaten en güzel eserlerdendir (BEHÇET, 1925:68).

Kanatlar önce bitki motifleri ile süslü bir çerçeve içerisine alınmış, ortasına ise büyük daireler yapılarak nefis şekilde işlenmiştir.

Sağ kanadın üzerinde:

VE ENNEL MESACİDE LİLLAHİ FELA TED’U MAALLAHİ EHADEN,

Sol kanat üzerinde:

KALELLAHÜ TEBAREKE VE TEALA,

İki kanadın ortasındaki pervazın üstünde:

AMELE ABDULLAH BİN MAHMUT EN- NAKKAŞ EL-ENGÜRİYYÜ,

Bu pervazın alt kısmında ise:

EMERE Bİ İMARETİ HAZEL BAB’İL MÜBAREK FİT-TASİİ MİN ŞEH-İ ZİLHİCCE Fİ SENE SEMANİN VE HAMSİNE VE SEB’A MİE yazıları vardır (ÇİFCİ, 2000:101-102).

Manaları:

“Bu kapıyı Ankaralı Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah yaptı. 758/1356 yılında zilhiccenin 9. günü bu mübarek kapının yapılması emredildi. Allah Teala buyurdu ki Mescitler Allah Teala’ya aittir. Orada O’ndan başkasına ibadet edilmez (BEHÇET, 1925:68-69).

Kare planlı, tromplu, tek kubbe ile örtülü 8.63 X8.52 metre boyutlarında harim ve önündeki üç kubbeli son cemaat yerinden oluşmaktadır. Girişi kuzeyde, mihrap aksındadır. Kuzeybatı köşesinde tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Giriş cephesinde kapının iki yanında birer, iki yan duvarda üçer, mihrabın iki yanında ikişer pencere görülmektedir (EYÜPGİLLER, 1999:69). Döşeme ve minberi ahşap, mihrap alçı ve sadedir. Kapının her iki tarafında ahşap mahfiller vardır. Duvar kalınlığı 106 cm. olan harimi örten tek kubbeye köşelerden yarım kubbelerle geçilir. Kubbe çevresi ve pencere kenarları kalem işi bitki motifleri ile bezenmiştir. Kubbenin tavanında daire teşkil edecek biçimde İhlas Suresi yazılıdır.

Kastamonu’da Candaroğulları dönemine ait ilk cami olma özelliğine sahiptir. Uzun süre harap kalmış, 1943 depreminde son cemaat mahallini de tamamen kaybetmiş olan cami, 1967 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir (ÇİFCİ, 2000:102-103). Geçirdiği onarım sonucu yapı genel karakterini büyük ölçüde kaybetmiştir. Kiremit örtülü, çokgen kasnaklı kubbesi bu onarımda klasik dönem kubbeleri tarzında yenilenerek, özgün biçiminden uzaklaştırılmıştır.

Bursa Alaaddin (1326), İznik Hacı Özbek (1353), Afyon Kubbeli (1330), İnönü Hoca Yadigar (1374) gibi benzerleri görülen İbn-i Neccar Camii Anadolu Beyliklerinde gelişme halinde olan tek kubbeli camilerin ilk olgun örneğidir (EYÜPGİLLER, 1999:6