Anlatılan bir başka efsaneye göre, Şeyh Şaban bir yıl kendine ait bir odada halvete girerek günlerce dışarı çıkmamış. O sıralarda da Hac mevsimiymiş. Kastamonu’dan bir kişi de Hac görevini yerine getirmek için Kabe’ye gitmiş, görevini yerine getirip memleketine döneceğim zaman çok hastalanmış. Uzun zaman hasta yatmış, bir türlü iyileşip de memleketine dönememiş. Memleket hasretiyle yanıp tutuştuğu bir an, yanına biri gelerek hacının ağlama nedenini sormuş. Sıkıntıyı öğrenince, -Kabe’nin Hanifi mihrabının yanında beş vakit namaz kılıp kaybolan biri vardır. Oraya git ve onu bul. Bulunca da ellerine yapış derdini anlat. Kendisini gizlerse de sen ısrarla derdine çare olmasını iste- demiş. Hacı peki diyerek Hanefi mihrabının yanına gitmiş. Namaz kılarken dikkatle etrafını kontrol etmiş. Bir ara memleketinden tanıdığı Şeyh Şaban’ı görmüş, namazdan sonra yanına giderim diyerek, hem namazını kılmış hem derdine derman olacak kişinin kim olduğunu anlamaya çalışmış. Namaz bittikten sonra Şeyh Şaban’a baktığında onun kaybolduğunu görmüş. O zaman, aradığı kişinin Şeyh Şaban olduğunu anlamış. Bir sonraki namazda, yine aynı yerde Şeyh Şaban’ı görünce hemen yanına gidip derdini anlatmış çare olması için yalvarmış. Şeyh Şaban sırrının açığa çıkmasından korktuğunu dile getirince, hacı sır saklayacağına yemin etmiş. Şeyh Şaban namazdan sonra kimsenin bulunmadığı bir yerde görüşerek hacının gözlerini kapatmasını söylemiş. O zat gözlerini açtığında kendisini Kastamonu’da evinin kapısında bulmuş.